Dostlardan biri anlatıyor;
Gavs Sani hz. leri hane-i saadetten ellerinde bir demet çiçek ile geliverdiler camilerine.
O güzeller güzeli yüzlerinde ki meftuna şayan nurlu ifadeleri ile dizlerimizin dermanını ke-
sen bir selam ile “Esselamu Aleykum” buyurdular.
Oturuverdiler mihrabta kendileri için serilen o kutlu seccadelerinin üzerine, dizler kırık sol
ellerinin parmaklarını şakaklarına dayamış öööylesine gözlerini kapatıp dalıverdiler alemler-
den bilmem ki hangi alemlere.
Bu öylesine bir dalış anı ki, mübarek başları zaman be zaman arka taraflarına düşüverdiler.
Sanır ki zahir görenler mübarek yorgun ve uykusuzdur. Kimbilir nerelerde ve hangi işler ile
meşguldür o güzeller güzeli.
Sonra o mübarek gözlerini açarak bakıverdiler ellerinde tuttukları o çiçek demetine ışıl ışıl.
Değişik çiçeklerden demetlenmiş o çiçekleri bir bir koklamaya başladılar. Yüz ifadeleri deği-
şiverdi birden. Belliki çiçeklerin kokuları kendi rayihalarının yanında sönük kalmıştılar. Bir da-
ha, bir daha bir bir koklayıverdiler. Mübarek yüzlerinde beliriveren o hoşnutsuzluk ile bırakı-
verdiler çiçek demetini yanıbaşlarındaki sehpanın üzerine.
Ey kokulara müsebbib, ey ki nazlı gül.
Şifadır gönüllere ki, lütfeyle de gül.